Mevlüt Bayraktar
Köşe Yazarı
Mevlüt Bayraktar
 

YARINLARIMIN ÇALINDIĞI DÜNLER...

Yoruldum ben artık, dizlerimde derman kalmadı, ama bir umut bir kıvılcım bana yürümem gerektiğini söylüyor. Yürümeliyim üstünü üstüne korkunun, yenmeliyim dünümü çalan kâbusun, artık polislerden ve sirenlerinden ‘de korkmuyorum. Ne garip ve ne hazin bizi birleştiren gerçekler, şimdi de bizi birbirimizden koparıyor.   Zalim ve nifakçı bilgelerin çoktandır derinleşti alnımızda lekeleri ve her sabah bu gerçekle uyanıyor ve bu gerçekle yaşıyorum.   Fırtınalı kıskançlıklar ölü tohumları ekmiş üzerimize, yaralarımızı dahi his edemiyoruz, bu kıskançlık fırtınasında…   Ve ben korkmuyorum artık, üzülmüyorum da, yaralarımı öyle bir sardım ki artık kanamaz ve acı his etmez oldum.   Ayrılıklar, nifaklar ve bozgunculuklar… Hiç birine üzülmüyorum artık, gözlerimi kısıyor öylece bakıyorum, yapmacık mimiklerle bizi kandıranlara. Ruhum üzüntülere çoktan kapandı, üzmek için yaklaşamaz artık kimse bana.   Erken sonbahar rüzgârlarına kapıldı; yemyeşil yapraklarımız, meyve vermeden solduk, solan ağaçlar gibi. Yine umutla çalkalanıyor içim, ruhum gaipten konuşuyor sanki…   Ne güzeldi o günler, tüm düşüncelerimizin suç sayıldığı o günler, her davranışımız, her hareketimiz suçtu bizim, selamlaşırken, otururken, kalkarken suç işlerdik…   Suç sevgilimizden yakındı bize, her günümüz, her saatimiz, her anımız suçtu ve suçlu yaşamak ne kadar da güzeldi.   Küçük insanlardık ama çok büyük düşünürdük, bu küçük insanlar Siverek’in dar caddelerini aşınlarken dünyayı değiştireceklerine inanırdı…   Her an kelle koltukta gezerdik, her an ensemizden bir polisin tutup hapse atmasını, ya da karanlık bir elin karanlık bir sokakta bizi kıstırmasını beklerdik…   Ölümü beklemek, ölüme hazır olmak ne kadarda güzeldi.   Yoruldum artık, ruhumda derman kalmadı. Ama derinliklerden bir ses yürümem gerektiğini söylüyor, korkmuyorum da artık, hata gece yarıları evimin ününden çalınan polis sirenlerine dahi aldırış etmiyorum.   Bir isyan fışkırıyor ruhumda, yorgun bedenim kaldıramamakta ama isyanın ateşini fokur fokur kaynayan kanım'da hisedebiliyorum…   Masa başındakilerine hiç inanmıyorum Kürsülerde nutuk atanlar boştur zihnimde…   Irkileşen onların islamınada inanmıyorum Kendi ırkımdan da başka sevilecek ırkların olduğuna inandım Kendi cemaatinden başka hak cemaatinde hak olabileceğine...   Düşüncelerimle insanların hürriyetlerine engel olacağıma, düşüncelerimi intihar ederim daha iyi. Gözü karamış bir toplumun suç ortağı olmaktansa kurban ederim o düşünceleri insanlara…   Koca koca kalabalıklar hasımlarının cesetlerini çiğneyip geçmek istiyor, Ama ben yaşatmak isterim her ruh taşıyan bedeni…   Ben düşünceleri yine suç sayılan o günleri arıyorum,   Düşüncenin suç sayıldığı o günleri,   Kitapların değerli olduğu o güzel günleri arıyorum…   Ve utanıyorum şimdi gözlerimin içine bakıp yalan söyleyenlerden, insan öldürenlerden, hırsızlardan, emek düşmanlarından…   Ben eskidim, öyle eskidim ki artık tanklardan bile korkmuyorum.   Her yeri kan alıp seller götürse ben bir odaya çekip tesbihte çekebilirim, Allah'a ‘yoruldum’ diyerek ama ruhumda ki isyan kıvılcımları yeri geldiğin'de beni ve eskimiş paltomu o karanlık oda'dan çıkarabilecek güçte.   Öfke ile çalkalanıyor içim.   İsyan kemiklerimi eritiyor.   Hayatın tadı kalmadı artık, çünkü artık yasak düşünceler yok. Ama ihanet her zamanki gibi bir adım daha ünümde yürüyor ve yasallaşmış düşüncelerimiz şimdi parlamento masalarında zincirli.   Yeni düşünceler, yeni metotlar ve yeni insanlar suçlu artık.   Anlamıyorum kavrayamıyorum ne yaptık, ne ettik ve ne hale geldik?   Sahi bize ne oldu?
Ekleme Tarihi: 05 Aralık 2017 - Salı

YARINLARIMIN ÇALINDIĞI DÜNLER...

Yoruldum ben artık, dizlerimde derman kalmadı, ama bir umut bir kıvılcım bana yürümem gerektiğini söylüyor. Yürümeliyim üstünü üstüne korkunun, yenmeliyim dünümü çalan kâbusun, artık polislerden ve sirenlerinden ‘de korkmuyorum.

Ne garip ve ne hazin bizi birleştiren gerçekler, şimdi de bizi birbirimizden koparıyor.

 

Zalim ve nifakçı bilgelerin çoktandır derinleşti alnımızda lekeleri ve her sabah bu gerçekle uyanıyor ve bu gerçekle yaşıyorum.

 

Fırtınalı kıskançlıklar ölü tohumları ekmiş üzerimize, yaralarımızı dahi his edemiyoruz, bu kıskançlık fırtınasında…

 

Ve ben korkmuyorum artık, üzülmüyorum da, yaralarımı öyle bir sardım ki artık kanamaz ve acı his etmez oldum.

 

Ayrılıklar, nifaklar ve bozgunculuklar…

Hiç birine üzülmüyorum artık, gözlerimi kısıyor öylece bakıyorum, yapmacık mimiklerle bizi kandıranlara.

Ruhum üzüntülere çoktan kapandı, üzmek için yaklaşamaz artık kimse bana.

 

Erken sonbahar rüzgârlarına kapıldı; yemyeşil yapraklarımız, meyve vermeden solduk, solan ağaçlar gibi. Yine umutla çalkalanıyor içim, ruhum gaipten konuşuyor sanki…

 

Ne güzeldi o günler, tüm düşüncelerimizin suç sayıldığı o günler, her davranışımız, her hareketimiz suçtu bizim, selamlaşırken, otururken, kalkarken suç işlerdik…

 

Suç sevgilimizden yakındı bize, her günümüz, her saatimiz, her anımız suçtu ve suçlu yaşamak ne kadar da güzeldi.

 

Küçük insanlardık ama çok büyük düşünürdük, bu küçük insanlar Siverek’in dar caddelerini aşınlarken dünyayı değiştireceklerine inanırdı…

 

Her an kelle koltukta gezerdik, her an ensemizden bir polisin tutup hapse atmasını, ya da karanlık bir elin karanlık bir sokakta bizi kıstırmasını beklerdik…

 

Ölümü beklemek, ölüme hazır olmak ne kadarda güzeldi.

 

Yoruldum artık, ruhumda derman kalmadı.

Ama derinliklerden bir ses yürümem gerektiğini söylüyor, korkmuyorum da artık, hata gece yarıları evimin ününden çalınan polis sirenlerine dahi aldırış etmiyorum.

 

Bir isyan fışkırıyor ruhumda, yorgun bedenim kaldıramamakta ama isyanın ateşini fokur fokur kaynayan kanım'da hisedebiliyorum…

 

Masa başındakilerine hiç inanmıyorum

Kürsülerde nutuk atanlar boştur zihnimde…

 

Irkileşen onların islamınada inanmıyorum

Kendi ırkımdan da başka sevilecek ırkların olduğuna inandım

Kendi cemaatinden başka hak cemaatinde hak olabileceğine...

 

Düşüncelerimle insanların hürriyetlerine engel olacağıma, düşüncelerimi intihar ederim daha iyi.

Gözü karamış bir toplumun suç ortağı olmaktansa kurban ederim o düşünceleri insanlara…

 

Koca koca kalabalıklar hasımlarının cesetlerini çiğneyip geçmek istiyor,

Ama ben yaşatmak isterim her ruh taşıyan bedeni…

 

Ben düşünceleri yine suç sayılan o günleri arıyorum,

 

Düşüncenin suç sayıldığı o günleri,

 

Kitapların değerli olduğu o güzel günleri arıyorum…

 

Ve utanıyorum şimdi gözlerimin içine bakıp yalan söyleyenlerden, insan öldürenlerden, hırsızlardan, emek düşmanlarından…

 

Ben eskidim, öyle eskidim ki artık tanklardan bile korkmuyorum.

 

Her yeri kan alıp seller götürse ben bir odaya çekip tesbihte çekebilirim, Allah'a ‘yoruldum’ diyerek ama ruhumda ki isyan kıvılcımları yeri geldiğin'de beni ve eskimiş paltomu o karanlık oda'dan çıkarabilecek güçte.

 

Öfke ile çalkalanıyor içim.

 

İsyan kemiklerimi eritiyor.

 

Hayatın tadı kalmadı artık, çünkü artık yasak düşünceler yok.

Ama ihanet her zamanki gibi bir adım daha ünümde yürüyor ve yasallaşmış düşüncelerimiz şimdi parlamento masalarında zincirli.

 

Yeni düşünceler, yeni metotlar ve yeni insanlar suçlu artık.

 

Anlamıyorum kavrayamıyorum ne yaptık, ne ettik ve ne hale geldik?

 

Sahi bize ne oldu?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habersiverek.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.