Gece, hiç olmadığı kadar sessiz bu akşam.
Sanki bütün dünya sustu, bir tek içim konuşuyor.
Çevremde insanlar var, nefes alıyorlar, gülüyorlar, ama yok gibiler. Varlıkları yokluk kadar uzak bana. İçim öyle dolu ki… birisi omzuma elini koysa, gözlerimden taşacak her şey. Dokunsalar ağlarım, hem de çocuk gibi, hıçkırarak.
Bu gece diğer gecelerden değil. Bu gece, kalbimin kabuğu soyulmuş gibi.
Bir yerim kanıyor ama neresi bilmiyorum.
Bir yanım soğuk, bir yanım yorgun.
Siverek’in üçgen parkında, elimde çay, iki parmağımın arasında sigara. İçmesini bilmem ama ondan medet umuyorum. Her dumanı içime çektiğimde sanki içimdeki acı da biraz daha yer değiştiriyor, yerini bulamıyor, sadece dolaşıyor.
Hava kuru, rüzgâr keskin.
Bir sokak lambası sönük yanıyor, bir köpeğin havlaması yankılanıyor uzaktan.
Her şey yerli yerinde ama hiçbir şey yerinde değil.
Bir banka oturmuşum, önümden geçen insanların hiçbirine benzemiyorum.
Onlar geçiyor, ben kalıyorum.
Onların zamanı akıyor, benimkisi durmuş sanki.
Çayın buharı yüzüme çarpıyor, sigaranın külü parmaklarımın arasından düşüyor.
İçimde bir boşluk, içimi oyar gibi.
Sanki göğsümün ortasında görünmeyen bir el var; bastırıyor, eziyor, sonra birden bırakıyor.
Her nefesim, biraz yanık, biraz eksik.
Ben bu şehrin soğuğunu değil, sessizliğini üşüyorum.
İnsanın içinde bağıran bir şey var bazen, ama dışarı çıkmıyor.
Kelimeler boğazında düğümleniyor, yüzün donuklaşıyor, yutkunuyorsun, sadece duman konuşuyor senin yerine.
Sigaranın dumanı bile daha anlamlı geliyor bazen, insanın sessizliğinden.
Siverek’in gecesi de bana benziyor bu akşam.
Yorgun, solgun, sanki biraz pişman.
Bu şehir bile sanki birilerini özlüyor.
Belki de ben şehri değil, içimdeki o eksik kalan şeyi arıyorum.
Bir ses, bir dokunuş, bir sıcaklık…
Ama hiçbirine rastlamıyorum.
İnsan bazen kendi içinde kaybolur ya,
ben şimdi oradayım.
Kendimi arıyorum ama her köşe, her adım, her nefes beni biraz daha uzaklaştırıyor kendimden.
Kafamın içinde binlerce düşünce dolaşıyor,
ama hepsi aynı duvara çarpıp dağılıyor: yalnızlık.
Sigaradan son bir nefes çekiyorum, duman gökyüzüne karışıyor.
Gökyüzü simsiyah, yıldızlar küskün.
Bir çay yudumu alıyorum, soğumuş artık.
Zaman geçiyor, ama ben geçemiyorum.
Bu Ekim gecesi, sanki bana bir şey anlatmak istiyor
belki de her şeyin bittiği yerin, aslında insanın kendi içi olduğunu.
Ve ben bu gece,
hiç kimse duymasa da,
sessizce içimden fısıldıyorum:
“Gece üşüyor… ben de üşüyorum.”
Mevlüt Bayraktar
11.10.2025 Siverek