Bir zamanlar, insan olmak ağır bir sorumluluktu. Vicdan, bir tür yüktü omuzlarda; söz namustu, vefa borçtu, dostluk bir tapınmaydı. Şimdi hepsi indirime girmiş birer kavram. Etik, pazarda satılan çürük elmalar gibi — ucuz, tatsız, kokusuz.
Bugün, insanlık kılık değiştirmiş bir tüccar gibi geziyor aramızda. Herkes, ruhunu günübirlik kiraya vermiş; ilkesini mevsimlik kıyafet gibi giyip çıkarıyor. Zamana, güce, çıkara göre biçim alıyor yüzler. Kim ne isterse, o oluyor herkes. Kimi menfaate göre renk değiştiriyor, kimi rüzgârın estiği yöne dönüyor başını. Duruş, artık yalnızca fotoğraflarda var.
Bir bakın etrafınıza…
Vefasızlık bir salgın hastalık gibi yayılmış. İnsanlar artık “hatırlamamak”la övünüyor. Dün birlikte güldüklerine bugün sırt dönmek, modern zamanın meziyeti sayılıyor. Herkesin elinde bir “unutma makinesi” var. Sevgiye vade biçiyorlar, dostluğa son kullanma tarihi koyuyorlar. Sadakat, lüks bir eşya gibi vitrinlerde kalmış; alınamıyor çünkü pahalı.
Oysa insanın özü, vefa üzerine kuruluydu. İnsan, geçmişine tutunarak ayakta kalırdı. Şimdi herkes geçmişini satarak yaşıyor.
Bir dost, eskiden sırrını saklayan insandı; şimdi sırrını satan insan.
Bir dost, eskiden yanında susandı; şimdi senden önce konuşan insan.
Bir dost, eskiden yoldu; şimdi tabela.
Ve kötüler…
Onlar artık gizlenmiyor. Karanlığa değil, ışıltılı ekranlara sığınıyorlar. Sesleri daha gür, yüzleri daha parlak. Kötülük, utanmayı bıraktı. Hatta onurlu bir meslek gibi icra ediliyor.
Yalan, zekâ sanılıyor; hile, strateji; ihanet, hayatta kalma becerisi…
Birini arkadan vurmak, “güçlü olmanın gereği” gibi gösteriliyor.
Oysa insanı insan yapan, başkasına zarar vermemekti; şimdi, kim daha çok zarar verirse, o kazanıyor.
Ne tuhaf çağ bu…
Vicdanı olanlar utangaç, çıkarcılar özgüvenli.
Temiz kalmak bir zayıflık gibi algılanıyor.
“Doğru olmanın” bedeli ağırlaştıkça, insanlar eğrilmeyi tercih ediyor.
Bazen düşünüyorum; belki de insanlık, kendi icat ettiği bu çağın altında eziliyor.
Teknoloji büyüdü, ama ruh küçüldü.
Bilgi arttı, ama hikmet öldü.
İletişim çoğaldı, ama kelimeler sahteleşti.
Artık kimse kimseye dokunmuyor; herkes birbirine çarpıyor sadece.
Ve bir gün, bu fırıldak kalabalığın içinde hâlâ “doğru kalmaya” çalışan o birkaç insanın sessiz direnişi kalacak geriye. Onlar, dünyayı kurtarmayacak belki… ama insan kalmanın ne demek olduğunu hatırlatacaklar.
Çünkü gerçek iyilik, kimsenin görmediği yerde bile iyi kalabilmektir.
Ve vefa, birine değil, kendi yüreğine sadık kalmaktır.
Bütün bu dönen dünyada, dönmemeyi başarabilenlerin şerefine…
Siz hâlâ “değişmeyenlerdensiniz” diye, bu yazı size yazıldı.