Yılanların zehrini akıttıkları gibi insanların bana yaklaşmaları yaralar beni, usulca, dostça yaklaşmaları, gözlerini kapayarak samimiyetimi kullanmaları acıtır yüreğimi, bir insanlar değil her şey gözümde artık çıkarcı, açgözlü ve o kadarda soytarı.
Hayallerim yaralar beni, yıllarca, aylarca içimde sımsıcak duygularla besleyip koruduğum hayaller, artık gözlerimin o bakışları uzaklara dahi bakmıyor.
Bazen bir minik yıldırım gibi çakmak geliyor içimden, çevremde ne var ne yok şok edecek bir çakma, ellerimi son kez semaya kaldırıp her şeye veda etmek geliyor içimden.
Ama kalemim dosttur benim, benden anlayan, içimi döktüğüm kalem, bazen dünyada devrimler ederiz, bir bakmışız ki elimizle çizdiğimiz devrimleri kendi iradelerimizle silmişiz, beklide hayatta beni tutunduran budur, bakmayın bu sözlerime ben hayatın her noktasını bilir tanırım, sevinci, üzüntüyü her noktasına kadar yaşadım, bazen tüm ağaçları dantel dantel örmüşüm hayatımda, çiçeklerle bir hayat kurdum, gülmesini bilirim, bana bakan bakışların şerini bilirim.
Hasan sabahı en iyi ben bilirim, müritleri olan haşhaş ileri en iyi ben yaşarım, davası uğruna ölümü ve hayatı seçenleri ben bilir ve yaşarım.
Zincire vurulmuş bir haşhaşinin sabrını, imamına olan sadakatini, usul usul yıllara saldığı saldırı planını, yeri ve zamanı geldiğinde hedefine bir sanat eseri gibi sokuluşunu ben bilirim
Güne korku ile başlayan babamı, sahipsiz yaşlıların köy ortasında sürünmelerini ve devleti kurtardık diye halkı zindanlara tıkayanları bilirim.
Ben yazılarımla varım, güneşi, ayı, yağmuru, gülü, çiçeği yazılarımla bilirim ve ben bazen susarım, kalemim ne kadar zorlasa beni yanıma sokulan yılanlardan korkarım, cesaretle, korku ile yaşarım ama nedense ben hep ben tek başıma varım
Bazen şifa olmaz bana yazdıklarım, bazen dost olmaz bana dostlarım ve bazen umudum korku olur yarınlarda ama ben yaşamalıyım, var olmalıyım yazmalıyım yazdığım kadar, susmamalıyım
Satırlar yaralıyor beni, acılar kalbime bir hançer gibi girse de içimdeki patlamaya hazır şimşekler dik tutuyor bedenimi, evet yürümeliyim
Ölümün kara bir haber olduğu toplumlarda, ben üşüyerek, titreyerek giderim yok oluşunun üzerine.
Korkuyu ağır bir yük olarak görmeye başladım artık, bir durakta durup çöpe atmalıyım tüm korkularımı, geleceği uğruna bin bir hile ve düzenbazlara, geleceğinin ölüm olduğunu hatırlatmalıyım.
Umutlarımın, hayallerimin hiç birinin gerçekleşmemesi yarılıyor beni, tıpkı lüks bir villa önünde ellerini zenginlere açan bir dilenci çocuk gibi, ellerim havada kalır ve kimse göremez beni.
Her kitapta kendimi bulmayı bilirim, bende bilirim sevmeyi, neşeyi, hatta sokak ortasında bir kahkaha atmasını ama yapmacık gülüşleri, mimiklerin yer değiştirmesini hiç bilemedim, bilmedim.
Çiçekleri görmeyecek bir kör gibi geçiyorum tüm güzelliklerin yanından, kokusunu duysam da bir defa dahi dönüp bakmam, çünkü insanların içini bilirim
Korku ile susan insanlar yaralar beni, ısırmayan yılanı dost edinenler kanatır yüreğimi, salınarak yürüyenler, ıslak çalıp, türkü söyleyen yazarların suskunluğu ağlatır beni ve birde olmayan gerçeği gerçek gibi görenler.
Çok şey bilirim ama görmezden gelirim, budanmış bir ağaç gibi his ediyorum kendimi, dallarımın koparıldığı bir ağaç, budanmaya üzülmüyorum ama buna sesiz ve korku ile bakanlar üzüyor beni.
Karanlık korkutmuyor beni ama gündüz ortasında cehennemi yaşamak ürkütüyor beni.
Ruhum hapiste ve yalancı gülüşlerle yaklaşmakta zindanımın gardiyanı, sanki idam sehpasını hazırlamış kıracak benim kara kalemimi
Korkmuyorum artık ve susmuyorum da, dünya zindanı ne edebilir ki bana
Mevlüt Bayraktar