Yüreğim Kor, Yaklaşma Yanarsın

SİVEREK 01.07.2025 - 22:04, Güncelleme: 01.07.2025 - 22:04
 

Yüreğim Kor, Yaklaşma Yanarsın

Mevlüt Bayraktar yazdı, ‘ Yüreğim Kor, Yaklaşma Yanarsın’
  Yüreğim yanıyor. Ama bu öyle herkesin yaşadığı türden bir yanış değil… Bu, ateşe atılmış bir çelik gibi. Kızdıkça kızışıyor, yanmaya direndikçe alev daha da büyüyor. Sanki kalbim demirhane, içimde yıllardır dövülen acıların körüğü var. Ve ne zaman biri yaklaşsa, ne zaman biri “iyisin, değil mi?” dese, ben yalnızca susuyorum. Çünkü anlatsam ne olur, sustum diye hangi yangın söner? Beni anlamıyorlar. Anlayamazlar da. Bir koru ancak kor olan anlar. Sönmeyen bir ateşin içinde kaç gece geçirdiğimi, bir mezar taşı gibi taşıdığım suskunlukları, gözümden değil, göğsümün altındaki o uğultudan anlasalar keşke. Hayat… Bazen insana bir savaş meydanı gibi gelir. Benim için de öyle oldu. Kendi bedenimde savaştım çoğu zaman. Kalbimde silahlar patladı. Babamın mezarına elimi ilk kez koyduğum günü hatırlıyorum. Toprağa düşen her avuç, benim içime dökülüyordu sanki. Ya annem… O daha erken gitti. Ev artık ev değil, duvarlar soğuk, odalar sessiz. Yalnızlığın duvarlara sinmiş haliyle uyumaya alıştım. Kimse duymadı geceleri ağladığımı. Bir erkek ağlamaz ya hani! Öyle öğrettiler. Ama kimse bir erkeğin içinde kaç çocuk gömdüğünü sormadı hiç. Aşık da oldum. Kalbim alev alev yanarken sustum. Çünkü kalbimdeki yangını göstermek istemedim. Sevdim ama anlatmadım. Her kelimem, dudaklarımda kurşun gibiydi. Konuşursam, o da yanar diye korktum. O yüzden: “Dur, yaklaşma bana… Yoksa sen de yanarsın.” Sustuğum her gün, biraz daha küle döndüm. Ama o kül, bir türlü soğumadı. Çünkü bazı yangınlar dışarıya değil, içeriye aittir. İnsan yaşadıkça yanar, ve yanarken yaşamayı öğrenir. Zamanla her şey değişti. Çevremdeki insanlar, birer birer gitti. Kimileri ölümle, kimileri daha ağır yollarla… İhanetle, vefasızlıkla, unutarak… Oysa ben, unutanlardan değilim. Her şeyi hatırlıyorum. Bir akşamüstü kapının önünde oynayan çocukları, bir bayram sabahı annemin yüzündeki gülümsemeyi, ilk göz göze geldiğimiz o sessiz anı… Hepsi aklımda. Hepsi içimde. Ve hepsi yanıyor. Ama en çok da şu yanıyor içimde: Bir ömrü anlatamadan yaşamak. Birini çok sevip, söyleyememek. Bir anneye doyamadan, bir babaya sıkı sıkı sarılmadan bir gülüşe varamadan büyümek. Şimdi biri çıksa dese ki: “Geçti…” Ne geçer? Ne geçmiş olabilir? Zaman geçer evet. Ama acı yerinde kalır. İnsan kendine mezar gibi taşır bazı yaraları. Ve o yaralar, hiçbir doktorun görmeye cesaret edemeyeceği kadar derindir. Benim yüreğim… Yüreğim hâlâ kor. Bir demir gibi dövülmüş, bir yangın gibi dinmeyen… Yaklaşma bana. Yanarsın. Ve sen bir kere yandın mı, bir daha sönemezsin. Mevlüt Bayraktar/ Siverek 01.07.2025
Mevlüt Bayraktar yazdı, ‘ Yüreğim Kor, Yaklaşma Yanarsın’

 

Yüreğim yanıyor.
Ama bu öyle herkesin yaşadığı türden bir yanış değil…
Bu, ateşe atılmış bir çelik gibi.
Kızdıkça kızışıyor,
yanmaya direndikçe
alev daha da büyüyor.
Sanki kalbim demirhane,
içimde yıllardır dövülen acıların körüğü var.

Ve ne zaman biri yaklaşsa,
ne zaman biri “iyisin, değil mi?” dese,
ben yalnızca susuyorum.
Çünkü anlatsam ne olur,
sustum diye hangi yangın söner?

Beni anlamıyorlar.
Anlayamazlar da.
Bir koru ancak kor olan anlar.
Sönmeyen bir ateşin içinde kaç gece geçirdiğimi,
bir mezar taşı gibi taşıdığım suskunlukları,
gözümden değil,
göğsümün altındaki o uğultudan anlasalar keşke.

Hayat…
Bazen insana bir savaş meydanı gibi gelir.
Benim için de öyle oldu.
Kendi bedenimde savaştım çoğu zaman.
Kalbimde silahlar patladı.
Babamın mezarına elimi ilk kez koyduğum günü hatırlıyorum.
Toprağa düşen her avuç,
benim içime dökülüyordu sanki.
Ya annem…
O daha erken gitti.
Ev artık ev değil,
duvarlar soğuk, odalar sessiz.
Yalnızlığın duvarlara sinmiş haliyle uyumaya alıştım.

Kimse duymadı geceleri ağladığımı.
Bir erkek ağlamaz ya hani!
Öyle öğrettiler.
Ama kimse bir erkeğin içinde kaç çocuk gömdüğünü sormadı hiç.

Aşık da oldum.
Kalbim alev alev yanarken sustum.
Çünkü kalbimdeki yangını göstermek istemedim.
Sevdim ama anlatmadım.
Her kelimem, dudaklarımda kurşun gibiydi.
Konuşursam,
o da yanar diye korktum.
O yüzden:
“Dur, yaklaşma bana… Yoksa sen de yanarsın.”

Sustuğum her gün,
biraz daha küle döndüm.
Ama o kül, bir türlü soğumadı.
Çünkü bazı yangınlar dışarıya değil,
içeriye aittir.
İnsan yaşadıkça yanar,
ve yanarken yaşamayı öğrenir.

Zamanla her şey değişti.
Çevremdeki insanlar,
birer birer gitti.
Kimileri ölümle,
kimileri daha ağır yollarla…
İhanetle, vefasızlıkla, unutarak…
Oysa ben, unutanlardan değilim.
Her şeyi hatırlıyorum.
Bir akşamüstü kapının önünde oynayan çocukları,
bir bayram sabahı annemin yüzündeki gülümsemeyi,
ilk göz göze geldiğimiz o sessiz anı…

Hepsi aklımda.
Hepsi içimde.
Ve hepsi yanıyor.

Ama en çok da şu yanıyor içimde:
Bir ömrü anlatamadan yaşamak.
Birini çok sevip, söyleyememek.
Bir anneye doyamadan,
bir babaya sıkı sıkı sarılmadan
bir gülüşe varamadan büyümek.

Şimdi biri çıksa dese ki:
“Geçti…”
Ne geçer?
Ne geçmiş olabilir?
Zaman geçer evet.
Ama acı yerinde kalır.
İnsan kendine mezar gibi taşır bazı yaraları.
Ve o yaralar, hiçbir doktorun görmeye cesaret edemeyeceği kadar derindir.

Benim yüreğim…
Yüreğim hâlâ kor.
Bir demir gibi dövülmüş,
bir yangın gibi dinmeyen…

Yaklaşma bana.
Yanarsın.
Ve sen bir kere yandın mı,
bir daha sönemezsin.

Mevlüt Bayraktar/ Siverek
01.07.2025

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habersiverek.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.